|
 |
|
--------@MeZaR@--------------------- |
|
|
|
KAYSERİ YERLİLERİ:
kayseride yıllardır merkezde yaşayan çoğunluktur.genelinin soyadı oğlu ile biter.ticari olarak büyük işler yaparlar.mal mülk zor biter.bunların arasında ticaret yapmayanı da vardır.genellikle dışarı kız vermezler.yani yerliyle evlendirirler.ama günümüzde yapı değiştiği için bu olayda kayserinin yerlilerinde azalmaktadır.gerçi yerli köylü ayrımı da kalmamıştır şimdi.nedense konuşan başka bir şey vardır ortalıklarda.* |
|
|
|
|
|
 |
|
YORUMLAR |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye Cumhuriyeti 11. Cumhurbaşkanı: Sayın Abdullah Gül |
|
 |
Kayseri ve Kayserili için övünç ve gurur kaynağı bir Cumhurbaşkanı'na sahip olmak. Cumhurbaşkanı'mız Sayın Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevine başladı. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Abdullah Gül 29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Mezuniyet sonrası aynı fakültede doktoraya başladı. Lisan öğrenmek ve doktora çalışmalarını yürütmek için burslu olarak gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı.
1983-1991 yılları arasında merkezi Cidde’de olan İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalıştı.
1991’de Uluslararası Ekonomi dalında Doçent oldu.
1991’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak Parlamento’ya girdi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi oldu.
1992 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. Kültür, Tüzük, Siyasi İşler ve Ekonomik Kalkınma Komitelerinde çalıştı.
1993 yılında Refah Partisi Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı oldu.
1995’de Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak ikinci kez seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonu üyesi oldu.
1996-1997 tarihleri arasında 54. Hükümet döneminde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev yaptı.
1999 yılında Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili seçilmesiyle üçüncü dönemi olarak Parlamentoya girdi.
14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi Kongresinde Genel Başkan Adayı oldu. Genel Başkanlık yarışını az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, kongrede elde ettiği netice, tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi.
Fazilet Partisinin kapatılmasıyla birlikte, Yenilikçi Hareket'e önderlik etti. Yenilikçi Hareket, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı.
Abdullah Gül, AK Partinin Kurucular Kurulu üyesi olarak partileşme sürecindeki etkin rolünü sürdürdü ve Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve NATO Parlamenterler Meclisi üyesi oldu.
2001 yılına kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yürüttüğü başarılı çalışmalarından dolayı Abdullah Gül’e 2002’de “Pro merito“ madalyası ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi sürekli “Onursal Üyesi” ünvanı verildi.
3 Kasım 2002’de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilmesiyle dördüncü dönemi olarak parlamentoya girdi.
16 Kasım 2002’de Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirildi
18 Kasım 2002'de Türkiye Cumhuriyeti’nin 58. Hükümeti’ni kurdu.
14 Mart 2003'de Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında kurulan yeni kabinede Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı
22 Temmuz 2007'de AK Parti Kayseri Milletvekili seçilerek beşinci dönemi olarak parlamentoya girdi.
28 Ağustos 2007 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin onbirinci Cumhurbaşkanı olarak seçildi ve görevine başladı. |
AHİLİK TEŞKİLATI KURUCUSU AHİEVRAN
 |
Anadolu’da Ahilik teşkilâtının kurucusu ve 32 esnaf zümresinin piri kabul edilen Ahi Evran’ın asıl adı Mahmud’dur. Babasının adı ve doğum yerine nispeten Mahmud bin Ahmed el-Hoyî (Hoylu Ahmet’in oğlu Mahmut) denmiştir. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Anadolu Ahilik Teşkilatı’nın kurucusudur. Ebu’l Hakayık unvanıyla da anılan bu büyük İslam aliminin esas adı Mahmud bin Ahmed’dir.
1171 yılında Azerbaycan’ın Hoy şehrinde doğdu. Döneminin büyük alimlerinden ve isimleri bugün bile unutulmamış Fahreddin Razı, Şihabüddini Suhreverdı gibi hocalar tarafından eğitilmiştir. Evhadüddin Kirmani’nin kızı Fatma Bacı ile evlendi. Birçok Anadolu şehrini gezdi. Sonunda kayınpederinin vefatı üzerine Kayseri’ye yerleşti. Burada “Mürşid’il Kifaye ve Yezdan Şnaht” isimli eserini yazarak, Kayseri Sultanı Alaeddin Keykubad’a takdim etti. Onun büyük iltifatlarını gördü.
Ahi Evran, Kayseri’de yerleştikten sonra dericilik işiyle meşgul olmaya başladı. Bu arada başta Kayseri olmak üzere diğer şehirleri de gezerek buradaki esnafı teşkilatlandırdı. Onların mesleki birliklerini belli bir gelenek ve disiplin içerisinde korumaları için sağlam kuralar koydu. Kayseri’nin o dönemde de ticarete büyük gelişme göstermiş olması, bu hamleci insana burada gayesini gerçekleştirecek ortamı hazırlamıştı. Burada kurulan ilk Ahilik teşkilatları, o kadar büyük boyutlara ulaşmıştı ki, Moğolların Kayseri’yi işgali sırasında, Ahi Evran’in hanımı Fatma Bacı Moğollara esir düştü. Kendisi de, varlığından rahatsız olanların şikayeti üzerine, Selçuklu Sultanına şikayet edildi ve yakalattırılıp hapse atıldı. Beş yıl hapiste kaldıktan sonra çıkınca buradan ayrıldı. Çeşitli bölgeleri gezdi. Bir ara Denizli’de konakladı. Sadretin Konakevi’nin daveti üzerine Konya’ya geldi. Burada bir süre kaldıktan sonra Kırşehir’e geçti. Moğol asıllı Nureddin Caca tarafından, 1261 yılında öldürüldü. Ahi Evran 93 yaşında ortadan kaldırıldı ama kurduğu sistem asırlar boyunca varlığını devam ettirdi.
Türk Kültür Tarihi’nde ilk Esnaf Teşkilatı’nın kurucusu kabul edilen Ahi Evran’ın Kayseri’deki faaliyetleri kendisinin ölümünden sonra da koyduğu sistem üzerine asırlarca devam etti. Yaşadığı yıllarda adına inşa edilen “Ahi Evran Zaviyesi” Osmanlı Devleti’nin son asrına kadar varlığını korudu. Talas Caddesi’nin batısında Döner Kümbet’in karşısında harabe vaziyette bulunan zaviye, Büyükşehir Belediyesi tarafından bulunan temeller üzerinde aslına uygun olarak restore edildi ve 2002 yılında, “Kayseri Esnaf ve Sanatkarlar Müzesi” olarak hizmete açıldı.
|
BÜYÜK ANADOLU ŞELÇUKLU HÜKÜMDARI ALAEDDİN KEYKUBAT
|
|
 |
Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar erişen eserler, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine kazandırdığı prestij nedeniyle Türkiye ve dünya literatürünün en ünlü Anadolu Selçuklu sultanıdır. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Alaeddin Keykubad Anadolu Selçuklu sultanıdır (1221-1237). Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğludur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Saltanatı boyunca inşa ettirdiği ve çoğu günümüze kadar erişen eserler, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine kazandırdığı prestij nedeniyle Türkiye ve dünya literatürünün en ünlü Anadolu Selçuklu sultanıdır.
Saltanat öncesi
Çok iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirilmiştir. Türk-İslam geleneğine göre Emir Seyfeddin, Ay-Aba ve Emir Bedreddin Gevhertaş kendisine atabeg tayin edildi. Ana dili olan Türkçe’nin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi. Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi.
1205’te Tokat meliki (valisi) tayin edilerek devlet yönetimini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu.
Babasının ölmesi üzerine Sultanlığa önce ağabeyi I. İzzeddin Keykavus seçildi. Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki Tuğrul Şah ile anlaşarak Kayseri’deki ağabeyinin üzerine yürüdü. Fakat taraftarları ağabeyi ile birleşince Ankara Kalesine sığındı. Keykavus, Ankara Kalesini kuşatarak Keykubad’ı ele geçirdi ve Malatya’daki Minşar Kalesine hapsetti.
Saltanatı
Keykavus’un 1220 yılında ölümü üzerine tahta çıktı. Onun genişleme ve büyük devlet haline gelme siyasetine devam etti. Önce, Ermeniler'le Doğu Latinler arasındaki çatışmadan faydalanarak Ermenilerin elindeki Kalonoros Kalesini aldı. Yeniden inşa edilen ve sağlam surlarla çevrilen şehre Sultan’ın ismine izafeten Alâiye (günümüzde Alanya) ismi verildi. Alaeddin Keykubad bu kentte bir tersane ve tophane kurdurdu ve kentin kalesini yeniden yaptırdı. Tüccarların karada Ermenilerin, denizde Avrupalı korsanların saldırılarına uğraması üzerine İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı şeridini topraklarına kattı.
Bu sırada Artuklulardan Diyarbekir hükümdarı olan Mes’ud’un Keykubad adına okunan hutbeyi kaldırması üzerine buraya Mubarezeddin Çavlı kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu, Mesud’un ordusunu yendi ve Çemişgezek gibi bazı kaleleri ele geçirdi. Ayrıca, Eyyubi hükümdarı Melik Eşref’in yardımcı olarak gönderdiği kuvvetleri de bozguna uğrattı. Bundan sonra, Eyyubilerle iyi geçinmek isteyen Alaeddin Keykubad esir aldığı Eyyubi kumandanlarını serbest bıraktı. Aynı şekilde Melik Mesud’u da bazı hediyeler karşılığında yerinde bıraktı.
Sultan Alaeddin, Trabzon Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop’ta bir donanma inşa ettirdi. Bu arada Selçuklu tüccarlarının şikayetleri üzerine Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti. Emir Çoban önemli bir ticaret şehri olan Sudak’ı fethetti. Şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu. Ruslar Sudak’ın Selçuklu hakimiyeti altına girmesini tanımak zorunda kaldılar.
Güneyden gelen ticaret yollarını tehdit eden küçük Ermenistan krallığını cezalandırmak üzere Mübarezeddin Çavlı ve Mübarezeddin Ertokuş kumandasında bir ordu göndererek İçel’i devletin toprakları arasına kattı. Böylece İçel'den Antalya'ya kadar bütün kıyı şeridini Anadolu Selçuklu ülkesine katıldı.
Moğolların Anadolu’ya girmesi tehlikesi karşısında 1226'da Eyyubilerle ilişkilerini geliştirdi. 1226-28 tarihleri arasında Mengüçlü Beyliğinin başına geçen Davud Şah bin Behramşah’ın Anadolu Selçukluları aleyhine Tuğrul Şah, Harezmşah Celaleddin Mengüberti ve İsmaili reisi Alaeddin’le ittifak ettiğini duyan Alaeddin Keykubad, bunlara karşı harekete geçerek Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar’ı devletine kattı. Bu esnada Harzemşahlar'dan Celaleddin Mengüberti Ahlat’a saldırdı. Trabzon İmparatorluğu’yla ittifak kuran Celaleddin’i 1230’daki Yassıçimen Savaşı’nda ağır yenilgiye uğrattı ve Erzurum’u kolayca ele geçirdi.
Türk ve Müslüman devletler arasında vuku bulan bu savaşlar, Anadolu'ya doğru harekete geçen Moğolların işini kolaylaştırmaktan öte bir işe yaramadı. Bilhassa Hazremşahlar'ın gücünün kırılması, Moğollar önünde durabilecek önemli bir kuvvetin ortadan kalkmasına sebep oldu.
Nitekim, Gergoman Noyan komutasındaki Moğollar Sivas’a kadar gelerek, buraları yakıp yıktılar. Selçuklu kuvvetleri, Moğolları Erzurum’a kadar takip ettiyse de yetişemedi. Bu Moğol akınının, Gürcü kraliçesi Rosudan’ın tahrikiyle meydana geldiğinin anlaşılması üzerine, Gürcistan’a sefer düzenlendi. Gürcülerle yapılan savaşlarda, Gürcü kuvvetleri bozguna uğratıldı ve yapılan anlaşmayla Gürcistan’da bazı kaleler, Anadolu Selçuklu Devleti'ne bırakıldı.
Moğol tehlikesini gören Alaeddin Keykubad, doğu sınırlarını sağlamlaştırdı. Bu sağlamlaştırma esnasında Ahlat fethedildi. Ancak bu fetih, Eyyubilerle arasının bozulmasına yol açtı. Eyyubilerin gönderdikleri orduyu, Torosların güneyinde yenerek, Harput ve Urfa’yı da ele geçirdi. Vefatından önce gelen Moğol elçilerini ustaca idare ederek, Anadolu’yu Moğol istilasından kurtardı. 1237’de Kayseri’de vefat etti.
|
|
KARA SEVDALI SULTAN:GEVHER NESİBE |
|
 |
Gevher Nesibe Sultan'ın vasiyeti ile inşa edilen şifahane 19. yüzyılın sonlarına kadar kullanlmştır. Burada akıl hastaarı da dahil olmak üzere her türlü hastalık sahibi için şifa üretilmeye çalışılmıştır. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Gevher Nesibe, Selçuklu soyundan gelen kara kaşlı, kara gözlü, kara saçlı, ak yüzlü Türk kızı olarak resmedilmektedir. Rivayete göre, Selçuklu ordusunun komutanlarından bir sipahiye gönlünü kaptırmış, ancak Nesibe’nin ağabeyi I. Gıyaseddin Keyhüsrev bu aşka karşı çıkmıştır. Sultan sipahiyi, Kayseri’den uzak tutmanın yollarını aramış, onu muharebeden muharebeye göndermiştir. Nihayet bu savaşların birinde sipahi şehit olumuştur.
Bunu öğrenen Nesibe Hatun, üzüntüsünden vereme yakalanmış ve hasta yatağına mahkum olmuştur. Kız kardeşinin derdine doktorların çare bulamadığını öğrenen Gıyaseddin, onu ölüm döşeğinde ziyaret etmiş ve mal varlığı ile adına bir şifahane (hastane) yaptırması vasiyetini almıştır.
Vasiyet üzerine 1204 yılında hastanenin yapımına başlanmış ve iki yılda bitirilmiştir. Gıyaseddin Keyhüsrev, kız kardeşinin türbesini de hastanenin içine inşa ettirmiştir. Gıyaseddin’den sonra Gevher Nesibe’nin diğer kardeşi İzzeddin de hastanenin doğusuna bir tıp okulu yaptırmıştır. Bu okulun yapımına, 1210 yılında başlanmış ve dört yılda tamamlanmıştır.
Osmanlılar devrinde birkaç defa tamirden geçen darüşşifa 1890 yılına kadar kullanılmıştır. Burada akıl hastalarını müzikle tedavi eden ya da ruhlarına dinginlik veren hekimler görev yapmışlardır.
|
 |
Mahperi Hunat Hatun, yaptırdığı dini ve kültürel müesseselerle sadece kendi ismini değil, aynı zamanda Selçuklu mimari sanatının şaheser örneklerini de ebedileştirmiştir. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Hunat Külliyesi’nin kurucusu olan ve doğum tarihi bilinmeyen Hunat Hatun, Selçuklu Hükümdarı I. Alaeddin Keykubat’ın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhusrev’in annesidir.
Zamanında büyük bir nüfuz ve otorite sağlayan Hunat Hatun, güzelliğinin yanında son derece narin ve kültürlü, cömert ve geniş kalpli, ilim-irfan sahibi ve hayırsever bir kimse oarak tanınmıştır.
Bu meziyetlerinden dolayı kendisine, bilgin, büyük anlamına gelen “Huvand-Hondi-Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, sultan, hanım payesini vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir.
Hunat Hatun; Akdeniz kıyısındaki Karaesion (Coracesium) sonradan Kolon-oros denilen ve Alaeddin Keykubat’ın “Alaiye” ismini verdiği kaleler şehri Alanya’nın son hükümdarı Kir Fard adındaki tekfurun kızıdır.
Alaeddin, 1220 yılında, Selçuklulara kadar bağımsız kalan Kolonoros’u almak için aylarca uğraştığı halde muvaffak olamamıştır. Bu sırada, rüyasına giren oldukça güzel bir kız: “...Ona ne karadan ne denizden hiç kimse yetişemez. Ancak Allah’ın yardımı ile sana fetih müyesser olacaktır” müjdesini vermiştir.
Bu rüyadan aldığı cesaretle kaleye hücum eden Alaeddin kuvvetlerinin karşısında Kir Fard teslim olur ve istek üzerine güzel kızını da Sultan’ın harem-i hümayununa gönderir.
Muhteşem düğün töreninin gecesi, Alaeddin Keykubat, huzurunda kalenin kuşatılması sırasında rüyasına giren ve göz kamaştırıcı güzelliğe sahip olan Prensesi görünce, hayret ve heyecanla: “Mahperi!.. Mahperi!” diye seslenmiş ve karısını böylece isimlendirmiştir.
Mahperi Hunat Hatun, kısa zamanda halkın saygı ve itimadını kazanmış, İslam dinine de kuvvetle inanmıştır. Yaptırdığı dini ve kültürel müesseselerle bunu ispat eden Prenses Mahperi (Hunat Hatun), aynı zamanda Selçuklu mimari sanatının şaheser örneklerini de ebedileştirmiştir.
Hunat Hatun, sağlığında yaptırdığı külliye içindeki türbesinde medfundur.
|
 |
Kadı Burhaneddin, bir devlet yöneticisi olmasını yanı sıra, aynı zamanda bir yazın adamıdır. 1500 gazel, 119 tuyuğ ve 20 rubaiyi içine alan Türkçe bir divan meydana getirmiştir. İçten ve yanık bir aşk şairidir. Lirik şiirlerinde cesaret göze çarpar ve bu yönüyle de klasik şiirden ayrılır.
|
|
 |
|
 |
|
 |
|
Kadı Burhaneddin, 1345 yılında Kayseri'de dünyaya gelmiştir. Oğuzlar'ın Salur Boyu'ndan gelme bir ailenin çocuğudur. Eğitimine küçük yaşlarda babasının yanında başlamıştır. daha 14 yaşlarındayken ana dili Türkçe’den başka Arap ve Fars dillerini, mantık ve hikmet gibi bilimleri, yaşından beklenmeyen bir ölçüde öğrenmiştir.
Kayseri'de gördüğü öğrenimini yeterli bulmayan Burhaneddin, önce Kahire'ye, daha sonra da Halep'e gelerek öğrenimini tamamlamıştır. Gurbet hayatı 6 yıl sürmüş, 1364 yılında babasının ölüm haberini alır almaz Kayseri'ye dönmüştür.
Kayseri'de genç yaşına rağmen babası Kadı Şemseddin Ahmed'in yerine oturmuştur. O günden sonra Kadı Burhaneddin adını almış ve Eratna Beyi Gıyaseddin Mehmed’e damat olmuştur.
Gıyaseddin Mehmed'in kısa bir süre sonra öldürülmesiyle Eratna Beyliğinin başına oğlu Alaeddin Ali Bey geçmiş, o da genç eniştesi Kadı Burhaneddin'i kendisine vezir tayin etmiştir. Kadı Burhaneddin bir yanda devlet işlerini yürütürken öte yanda okuymaya devam etmiş, kitaplar yazmış, tasavvuf ve edebiyatla uğraşmıştır.
1380 yıllarına doğru Eratna Beyi Alaeddin Ali Bey'in ölümüyle yerine 7 yaşındaki oğlu tahta çıkmış ancak bu durum sürekli karışıklıklara neden olmuştur. Kadı Burhaneddin, halkın da isteği ve ısrarı üzerine idareyi eline alarak bağımsızlığını ilân etmiş ve Sivas'ta tahta oturmuştur. Onun 18 yıllık saltanatı, yine karışıklıklar, savaşlar, iç isyanlar içinde geçmiş, böyle olduğu halde, kılıç ve kalemini aynı ustalıkla kullanmış, 1500 gazeli 119 tuyuğ ve 20 rubai’yi içine alan Türkçe koca bir divan meydana getirmiştir. Bu özelliklerinin yanı sıra, içten ve yanık bir aşk şairidir. Lirik şiirlerinde cesaret göze çarpar ve bu yönüyle de klasik şiirden ayrılır. Aşk şiirlerinin yanı sıra din ve tasavvuf ile ilgili şiirleri de vardır. Bir Türkçe divanı ile, iki Arapça yazılmış eseri bulunmaktadır.
Kadı Burhaneddin, Şeyh Müeyyed isyanı sırasında, 1398 yılında Sivas'ta şehit olmuş, ölümünden sonra kurduğu beylik dağılmıştır.
|
|
KAYSERİ FATİHİ: MELİK MEHMET GAZİ |
|
 |
Melik Mehmet Gazi Kayseri'yi fethetmekle kalmamış, inşa ettirdiği eserlerle de ihya etmiştir. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Melik Mehmet Gazi, türbesi Pınarbaşı ilçesinin Melikgazi köyünde bulunan Danişmendlilerin ikinci hükümdarı Melik Gazi’nin (Emir Gazi) oğludur.
Babasının M. 1134 yılında vefat etmesi üzerine tahta geçen ve Melik ünvanını alan Mehmet Gazi, bilgili, cesur ve aynı zamanda cömert ve alçakgönüllü bir yönetici idi. Saltanat sürdüğü kısa süre içerisinde birçok savaşa girip çıkmış, Maraş kontluğuna girerek bazı kaleleri zaptetmiş, Kilikya üzerine sefer yapmış, Menderes ovasına kadar ilerleyerek, Bizans ordularını birçok bölgede mağlup etmiştir.
Kayseri’yi Rum istilasından kurtardığı gece doğan ve bu yüzden Bağı Basan adını alan oğlu da burada babası gibi kendi adına para bastıran Selçuklu Meliklerindendir. Bu durum, oğlunun da bir süre Kayseri’de babası gibi hükümdarlık ettiğini göstermektedir. Bağı Basan’ın oğlu Muzaffereddin Mahmud Bey de Kayseri’de bir dönem valilikte bulunmuştur.
Bu arada Kayseri’deki Bizans kuvvetlerini de perişan eden Melik Mehmet Gazi, Kayseri’yi imar ve ihya ederek devletine merkez yapmıştır.
Kayseri’de, halkın ‘Sultan Camii’ de dediği Cami-i Kebir (Ulu Camii) ile güney bitişiğinde Melik Mehmet Gazi Medresesini ve onun içerisinde kendisine ait türbeyi inşa ettirmiştir.
Gerek buradaki Bizans kuvvetlerini bertaraf ederek Kayseri’yi merkez yapması, gerekse kültür ve imar yönünden yaptığı hizmetlerden dolayı, ‘Kayseri Fatihi’ diye anılan Melik Mehmet Gazi, M. 1142 yılında Kayseri’de vefat etmiş ve Cami-i Kebir’in güney bitişiğindeki türbesinde toprağa verilmiştir.
|
|
BİYİK DEHA:MİMAR KOCASİNAN |
|
 |
Osmanlı İmparatorluğu'nda Sinan'ı "Mimarbaşı" olmaya kadar götüren yol marangozluktan başlayıp, acemioğlanlarının "Yayabaşılığı"ndan geçen yoldur ki; bir tasarımcı ve bir mimar olarak yetişmesinde, İran'dan Dalmaçya'ya kadar sayısız ülkeyi gezmesi etkili olmuştur. "Ustalık eserim" dediği Edirne'deki Selimiye Camii ile mimari sınırları zorlayan Koca Sinan, sadece yaşadığı dönemde değil, günümüzde de gerçek bir "dahi" olarak kabul edilmektedir. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Mimar Sinan'ın, Kayseri'nin Ağırnas köyünde doğduğu bilinmektedir. 1511'de Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul'a geldiği söylenmektedir. 1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van Gölü'nde karşı sahile gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazanmış, İran seferinden dönüşünde ise kendisine Yeniçeri Ocağı'nda itibarı yüksek olan "Hasekilik" rütbesi verilmiştir. 1537'de Korfu, Pulya ve 1538'de Moldavya seferlerine katılan Sinan, 1538 yılında "Hassa Baş Mimarı" olmuştur.
Mimar Sinan’ın mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Husreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi'dir. Halep’teki Hüsreviye Külliyesi'nde "tek kubbeli cami" tarzı ile bu kubbenin köşelerine birer kubbe ilave edilerek yan mekanlı cami tarzı birleştirilmiş ve böylece Osmanlı mimarlarının İznik ve Bursa’daki eserlerine uyulmuştur. Külliyede ayrıca avlu, medrese, hamam, imaret ve misafirhane gibi kısımlar da bulunmaktadır. Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesi'nde renkli taş kakmalar ve süslemeler görülür. Külliyede cami, türbe ve diğer unsurlar ahenkli bir tarzda yerleştirilmiştir. Mimar Sinan’ın İstanbul’daki ilk eseri olan Haseki Külliyesi, devrindeki bütün mimari unsurları taşımaktadır. Cami, medrese, sübyan mektebi, imaret, darüşşifa ve çeşmeden oluşan külliyede cami, diğer kısımlardan tamamen ayrıdır. |
|
 |
|

|
|
 |
|
Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser, onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklardır. Bunların ilki İstanbul'daki Şehzade Camii ve Külliyesi'dir. Dört yarım kubbenin ortasında merkezi bir kubbe tarzında inşa edilen Şehzade Camii, bu dönemden sonra yapılan bütün camilere örnek teşkil etmiştir.
Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en muhteşem eseridir. Kendi tabiriyle "kalfalık dönemi"nde, 1550-1557 yılları arasında yapılmıştır. Mimar Sinan’ın en büyük eseri ise, seksen yaşında iken yaptığı ve "ustalık eserim" diye takdim ettiği, Edirne’deki Selimiye Camii’dir (1575).
Mimar Sinan, Mimarbaşı olduğu sürece birbirinden çok değişik konularla uğraşmış, Zaman zaman eskil eserleri de restore etmiştir. Bu konudaki en büyük çabalarını Ayasofya için harcayan Sina, 1573’te Ayasofya’nın kubbesini onararak, çevresine takviyeli duvarlar yapmış ve eserin bu günlere sağlam olarak gelmesini sağlamıştır. Eski eserlerle abidelerin yakınına yapılan ve onların görünümlerini bozan yapıların yıkılması görevini de başarıyla uygulayan Sinan, Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı civarına yapılan bazı ev ve dükkanların yıkımını sağlamıştır. |
|
 |
|

|
|
 |
|
İstanbul caddelerinin genişliği, evlerin yapımı ve lağımların bağlanmasıyla da uğraşan Mimar Sinan, sokakların darlığı sebebiyle ortaya çıkan yangın tehlikesine dikkat çekerek, bu hususta bir de ferman yayınlatmıştır. Günümüzde bile bir problem olan İstanbul’un kaldırımlarıyla bizzat ilgilenmesi ve sokakların genişletilmesine dair çabaları, onun öngörüsünü yansıtan ilgi çekici bir özelliktir.
Mimar Sinan hayatı boyunca 87 cami, 48 mescit, 59 medrese, 11 darul-kurra (Kur'an Okulu), 23 türbe, 14 imaret, 4 darüşşifa (hastane), 7 su yolu, 9 köprü, 18 kervansaray, 42 saray, 12 mahzen ve 49 hamam olmak üzere birçok eser yaratmıştır. Büyükçekmece Köprüsü üzerinde kazılı olan mührü şöyledir: Elfakiru Hakir Ser Mimaranı Hassa.
Mimar Sina'ın eserlerinin bir kısmı İstanbul’dadır. 1588'de İstanbul'da vefat eden Mimar Sinan, Süleymaniye Camii'nin yanında kendi yaptığı sade türbede mefdundur.
Beyaz taşlı sade bir yapı olan Mimar Sinan Türbesi, İstanbul Müftülüğü'nün sütunlu kapısının karşısındadır. |
|
 |
|

|
|
 |
|
Mimar Sinan'ın Tüm Eserleri
Ali Paşa Kervansarayı, Arakiyeci Ahmed Çelebi (Meşeli) Mescidi, Arpacıbaşı Mescidi, Atik Valide (Nurbanu) Sultan Camii, Atmeydanı (İbrahim Paşa) sarayı, Bali Paşa Camii, Barbaros Hayrettin Paşa (Çinili) Hamamı, Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, Çavuşbaşı Camii, Çivizadekızı Mescidi (Çavuş Camii), Damat Ferhat Paşa Camii, Davutağa Mescidi (Sarayağası Cami), Defterdar Mahmut Çelebi Mescidi, Defterdar Mustafa Paşa Camii (Edirne), Dere (Akarçeşme-Çömlekçiler) Hamamı, Evvelbent (Paşadere Kemeri), Ferruh Kethuda (Balat) Camii, Gazi İskender Paşa Cami, Gazi İskender Paşa Türbesi, Güzelce (Gözlüce) Kemer, Güzelce Kasımpaşa Camii, Hacı Evhad Camii, Hacı Paşa Türbesi, Hadım İbrahim Paşa Cami, Hadım İbrahim Paşa Türbesi, Haseki Hürrem Sultan (Ayasofya) Hamamı, Haseki Hürrem Sultan Camii, Haseki Hürrem Sultan Darüşşifası, Haseki Hürrem Sultan Medresesi, Haseki Hürrem Sultan Türbesi, Havzı Kebir (Başhavuz), Hürrem Çavuş Camii, Hüsrev Kethuda (Belediye) Hamamı, Hüsrev Kethuda (Ortaköy) Hamamı, Hüsrev Kethuda Darülkurrası, Hüsrev Paşa Türbesi, Kapıağası (Haramidere) Köprüsü, Kapıağası (Mahmut Ağa) Camii, Kapıağası Cafer Ağa (Soğukkuyu) Medresesi, Kara Ahmet Paşa Camii, Kara Ahmet Paşa Medresesi, Kara Ahmet Paşa Türbesi, Karagümrük Emir Ali Çelebi Mescidi (Derviş Ali Camii), Kaysunizade Mescidi, Kılıç Ali Paşa (Tophane) Hamamı, Kılıç Ali Paşa Camii, Kılıç Ali Paşa Türbesi, Kiremitçi Ahmet Çelebi Mescidi, Kovuk (Eğri) Kemer, Mağlova (Moğolağa) Kemeri, Mehmet Ağa Camii, Mehmet Ağa Türbesi, Merkez Efendi Hamamı, Mesih Mehmet Paşa Camii, Mesih Mehmet Paşa Türbesi, Mihrimah Sultan Camii (Edirnekapı), Mihrimah Sultan Camii (Üsküdar), Mihrimah Sultan Hamamı, Mihrimah Sultan Medresesi (Üsküdar), Mimarbaşı Sinan Ağa (Mimar Sinan) Mescidi, Molla Çelebi (Fındıklı) Camii, Nişancı Mehmet Bey Medresesi, Nişancı Mehmet Paşa Camii, Nişancı Mehmet Paşa Türbesi, Nişancı Mustafa Paşa Camii, Pertev Paşa Türbesi, Piyale Paşa (Tersane) Camii, Rüstem Paşa Camii, Rüstem Paşa Camii (Tekirdağ), Rüstem Paşa Kervansarayı (Cebeci Hanı), Rüstem Paşa Kervansarayı (Edirne), Rüstem Paşa Medresesi, Rüstem Paşa Medresesi (Tekirdağ), Semiz (Cedit) Ali Paşa Camii (Babaeski), Semiz Ali Paşa Medresesi, Sinan Paşa (Beşiktaş) Camii, Siyavuş Paşa Evladı Türbesi, Sokollu Mehmet Paşa (Azapkapı) Camii, Sokollu Mehmet Paşa (Kasım Paşa) Camii (Havsa), Sokollu Mehmet Paşa (Kasım Paşa) Hamamı (Havsa), Sokollu Mehmet Paşa (Sokollu) Mescidi, Sokollu Mehmet Paşa Camii (Kadırga), Sokollu Mehmet Paşa Camii (Lüleburgaz), Sokollu Mehmet Paşa Darülkurrası, Sokollu Mehmet Paşa Hamamı (Edirne), Sokollu Mehmet Paşa Hamamı (Lüleburgaz), Sokollu Mehmet Paşa Kervansarayı (Lüleburgaz), Sokollu Mehmet Paşa Köprüsü (Alpullu), Sokollu Mehmet Paşa Medresesi (Eyüp), Sokollu Mehmet Paşa Medresesi (Kadırga), Sokollu Mehmet Paşa Medresesi (Lüleburgaz), Sokollu Mehmet Paşa Tekkesi, Sokollu Mehmet Paşa Türbesi, Sultan Selim (Selimiye) Camii (Edirne), Sultan Selim Darülhadisi (Edirne), Sultan Selim Darülkurrası (Edirne), Sultan Süleyman (Abu's Suud Efendi) Darülhadisi, Sultan Süleyman (Büyükçekmece) Köprüsü, Sultan Süleyman (Dökmeciler) Hamamı, Sultan Süleyman (Silivri) Köprüsü, Sultan Süleyman (Süleymaniye) Camii, Sultan Süleyman (Süleymaniye) Medresesi (Evvel), Sultan Süleyman (Süleymaniye) Medresesi (Rabi), Sultan Süleyman Kervansarayı (Büyükçekmece), Sultan Süleyman Türbesi, Süleyman Subaşı Mescidi (Münzevi Cami), Şah Huban Hatun Türbesi, Şah Sultan Camii, Şehzade Cihangir Camii, Şehzade Mehmet Camii, Şehzade Mehmet İmareti, Şehzade Mehmet Medresesi, Şehzade Mehmet Tabhanesi, Şehzade Mehmet Türbesi, Şemsi Ahmet Paşa Camii, Şemsi Ahmet Paşa Medresesi, Şemsi Ahmet Paşa Türbesi, Taşlık Mahmut Paşa Camii, Tophane (Kurşunlu) Mahzeni, Turşucuzade Hüseyin Çelebi Camii, Uzun Kemer, Üçbaş (Nurettin Hamza) Mescidi, Valide Sultan (Ayakapı) Hamamı, Yahya Efendi Türbesi, Yahya Kethuda Mescidi (Yahya Kahya Camii), Yunus Bey Camii, Yunus Bey Medresesi, Zal Mahmut Paşa Camii, Zal Mahmut Paşa Medresesi, Zal Mahmut Paşa Türbesi. |
|
 |
|
Mimar Sinan Evi
Mimar Sinan'ın, Kayseri'nin Ağırnas kasabasında bulunan doğduğu ev Kültür Bakanlığı'nın katkıları ve Ağırnas Belediyesi işbirliğiyle restore edilerek bir "müze ev" şeklinde düzenlenmiştir. Mimar Sinan'ın 419. ölüm yıldönümü olan Nisan 2007'de tamamlanarak ziyarete açılan Mimar Sinan Evi'nde etnoğrafik eserlerin yanı sıra, Mimar Sinan'ın eserlerine ait resim ve fotoğraflar da sergilenmektedir.
Mimar Sinan Evi olarak düzenlenen yapının yeraltında kalan kısmında bulunan ve uzun koridorlarla birbirine bağlanan mağara şeklindeki eski yaşam alanları da oldukça ilgi çekicidir. İçiçe geçmiş biçimde Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan ve Mimar Sinan Evi ile birlikte ziyaret edilebilen bu bölümdeki kültürlerarası birliktelik ziyaretçilerde bambaşka bir etki yaratmaktadır.
Yöreye has taş ustalığının ve mimari özelliklerinin güzel bir örneği olan Mimar Sinan Evi'ni ziyaret ederek yüzyıllar öncesi yaşam şartlarına tanık olabilir, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı sentezini belirgin şekilde gözlemleyebilirsiniz. |
ÖNCE HALK, SONRA İŞ ADAMI: SABANCI
|
|
 |
Sakıp Sabancı, mevki ve pozisyonuna karşın, üstün iletişim becerisiyle Türk halkı ile doğrudan iletişim kurabilen müstesna kişiliklerden biriydi. Bunun en güzel göstergesi, cenaze namazına katılan onbinlerin onu yalnız bırakmaması ve dualarla uğurlarken gösterdiği içtenlikti. |
|
 |
|
 |
|
 |
|
Kuruluşundan beri Hacı Ömer Sabancı Holding'in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmış olan Merhum Sakıp Sabancı, 7 Nisan 1933 tarihinde Kayseri'nin Akçakaya köyünde fakir bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi.
Çok genç yaşlarda, Bossa Un Fabrikası'nda veznedarlıkla iş hayatına başladı. Sırasıyla, Çiftlik Müdürü ve Bossa Tekstil İşletmesi Müdürü oldu. Babasının 1966 yılında vefatından sonra kurulan Sabancı Holdingin Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirildi.
1964 yılından itibaren, 25 yıl müddetle Adana ve Kocaeli Sanayi Odaları; Türkiye Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği Üyeliği ve Başkanlığı yaptı. 1986 yılında Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği TÜSİAD'ın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstlenen Sakıp Sabancı, 1987 - 1990 yılları arasında Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı’nı yaptı. Sabancı, Hacı Ömer Sabancı Vakfı'nın kurucuları arasındaydı. |
|
 |
|

|
|
 |
|
Sakıp Sabancı'nın "İşte Hayatım", "Para Başarının Mükafatıdır", "Gönül Galerimden", "Rusya'dan Amerika'ya, Gezdiklerim Gördüklerim", "Ücret Pazarlığı mı, Koyun Pazarlığı mı?", "Gelişen, Değişen Türkiye", "Daha Fazla İş, Daha Fazla Aş", "Doğu Anadolu Raporu", "Başarı Şimdi Aslanın Ağzında" , Hayat Bazen Tatlıdır", "Bıraktığım yerden Hayatım", "Herşeyin Başı Sağlık", İngilizce ve Japonca yayınlanan "This is My Life" ile İngilizce yayınlanan "Turkey: Changing and Developing" adlı ondört kitabı vardır.
Sakıp Sabancı'ya 1984'de Eskişehir Anadolu Üniversitesi, 1986'da Amerika'nın New Hampshire Universitesi, 1992'de İstanbul Yıldız Üniversitesi, 1993'de Kayseri Erciyes Üniversitesi, 1997'de İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kıbrıs Girne Amerikan Üniversitesi, Edirne - Trakya Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi, 1998'de Washington Southeastern Üniversitesi (ABD), 1999'da Çukurova Üniversitesi ve 2002'de Kırıkkale Üniversitesi tarafından "Fahri Doktorluk" ünvanı verilmiştir.
Sakıp Sabancı, ayrıca 1987 yılında "Belçika Kraliyet Nişanı" ve 1992'de Japon Hükümeti tarafından verilen "Kutsal Hazine Altın ve Gümüş Yıldız Nişanı" ile 2000 yılında, Sabancı Üniversitesi Müzesi'ne bağışladığı ve "Altın Harfler" adı altında Türk Hat eserlerinin ve tablolarının ilk defa Louvre Müzesi'nde sergilenmesini sağlayarak Fransa'da Türk kültürünü tanıtmadaki başarılı katkılarından dolayı Fransız Hükümeti tarafından "Legion d'honneur" Şeref Nişanı ile onurlandırılmıştır. |
|
 |
|

|
|
 |
|
Sakıp Sabancı'ya 1997 yılında Cumhurbaşkanı tarafından "Devlet Üstün Hizmet Madalyası"; İsviçre-Zürih'teki Avrupa Ekonomi Enstitüsü tarafından "Avrupa Kristal Dünya Ödülü" ve Hukukun Egemenliği Derneği tarafından da "Kaliteli İnsan Onur Ödülü " verilmiştir.
Sakıp Sabancı 1999 yılında New York'da FABSIT Vakfı tarafından "Yılın İşadamı" ödülünü, Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA) tarafından "Türkiye Tanıtım Ödülü" almıştır.
Türkiye genelinde birçok caddeye "Sakıp Sabancı" adı verilmiştir. Sabancı Türkiye'de Artvin, Erzurum, Kırıkkale illeri ve Torbalı beldesi ile ABD'de New Hampshire, Houston ve Beverly Hills kentlerinin "Fahri Hemşerisi" seçilmiştir.
Sakıp Sabancı evli, 3 çocuk babası ve 1 torun sahibiydi.
Sakıp Sabancı, 10 Nisan 2004 tarihinde İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede öldü. 12 Nisan 2004 tarihinde Devlet töreniyle defnedildi. |
|
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
>>DELİKANLI FM<<< |
|
|
|
|
|
 |
|
GÜNCEL HABERLER |
|
|
|
|
|
 |
|
KAYSERİ BÜYÜKLERİ NE YAPAR? |
|
|
|
|
|
|
Gayserililer, küçük yaşta iken çocuklarını bir zenaat öğrensin diye çırak olarak bir dükkâna vererek çalıştırırlar. Sonra ustasına sorarlar bu çocuk adam olur mu diye?
Alınan cevap müsbet ise, çocuk okutularak boşa para harcanmaz. Çocuğun ilerideki mesleği bellidir artık. O işte yetişmesi sağlanır.
Yok eğer alınan cevap menfi ise, o zaman çocuk okutlur ki hiç değilse bir yerde bir memurluk kapabilsin de ileride geçimini sağlayabilsin diye.
|
|
|
|
|
|
 |
|
ASLAN GAYSERİLİM |
|
|
|
|
|
|
Her yıl giyer paltosu var
Hanımın kürk mantosu var
Midesinde mantısı var
Benim aslan Gayserilim.
Dükkanı İçerişarda
Kasası var kalmaz darda
Koca bağı var Sakarda
Benim aslan Gayserilim
Esnaflığı büyük gurur
Karnını evde doyurur
Lokantaya mı soyulur?
Benim aslan Gayserilim
Müşteri velinimeti
O en büyük ganimeti
Kimseye olmaz minneti
Benim aslan Gayserilim
Ticarette emmi, dayı
Olmaz der alır kâr payı
Satışta aramaz çayı
Benim aslan Gayserilim.
Erken yatar erken kalkar
Bağdan dut getirir satar
Böylelikle kârı artar
Benim aslan Gayserilim
|
|
|
|
|
|
 |
|
GELİŞEN KAYSERİ |
|
|
|
|
|
|
Türkiye nin en çalışkan be uyanık insanlarının bulunduğu şehir...
kayseri daha 20 yıl önce sıradan bir ilimizdi ama şimdi yaptığı atılımlarla en önemli 5 şehirden biri (İstanbul ve Ankara dan sonra)
Bir abi anlatmıştı Kayserilinin farkını...
Diyorki:
Erzurumdayım gittim bir derici dükkanına girdim çanta alacaktım..gözüm yüksek raflardaki çantalara çarptı dükkan sahibine şunları bir indirmesini söyledim diyor dükkan sahibi ise şu yanıtı vermiş bak gardaş alacaksan indireyim sonra zor oluyo almayacaksan beni hiç uğraştırma...abi de kızmış tamam almıyacam demiş çıkmış gitmiş...
Yaklaşık 1 yıl sonra Kayserideymiş...
Otobüs beklerken bir derici dükkanının önündeymiş tabi kendisinde haberi yok...
derici dükkanından bir adam çıkmış abi bak içeride daha iyi mallar var demiş....abi bak şunun şu özelliği var bu böyledir falan demiş ama adam motor gibi konuşuyor bizim abi dur kardeşim ben birşey almıyacam tesadüf dükkan önünde bekliyordum bile diyememiş...sonra abi ayıp olmasın diye bir deri kemer almış....
aradaki farkı görüyormusunuz erzurumlu elindeki müşteriyi kaçırıyor Kayserili hiç yoktan müşteri yaratıyor işte bu yüzden gelişti kayseri...yürü kayseri bütün türkiye arkanda...senin çalışkanlığın esnaflığın örnek olsun bütün türkiyelilere... |
|
|
|
Bugün 15 ziyaretçi (21 klik) kişi burdaydı! |